2011/10/30

Kiğğğ üç, kiğğ üç :))

Gören de böyle yıllardır günlük tutup birileriyle bişeyleri paylaşıyorum sanır.
Nasıl bi bağımlılık, nasıl bi alışkanlık yaptıysa şu meret, bi süredir yazmıyorum diye resmen kendimi çocuğuna bakmayan ana gibi hissettim, ki bu duyguyu Püre'nin suyunu ya da mamasını vermeyi unutup yattığım zaman gecenin bi yarısı uykumun en tatlı yerinde uyanıp onun karnını doyurduğum zamanlardan biliyorum.

Bakın ne diycem.
Hergün çatlayana kadar yiyip, bütün gün masa başında oturup, bide üstüne ayda birden daha sık yürüyüş bile yapmayarak kendimi o buhran senin bu buhran benim yıprattığım günlere bi nokta koyayım dedim ve
nedendir bilinmez 3 yıllık ara verdiğim spor hayatıma dün itibariyle başladım.
Valla bak, ciddiyim.


Yukardaki özgüven ordan geliyo:)
Heheyt be dedim şu yağ, kas, metabolizma, protein bilmem nesini hesaplayıp sana "ahan da sen böyle bişeysin" diyen aletin üstüne çıkınca bugün:)

O kendi kafanıza göre ölçtüğünüz boy ölçünüz kesinlikle yanlış, onu öncelikle belirtiyim bi kere.
Hani evdeki tartınız sizi hep doğru tartar, ama ev sınırları dışındaki bütün tartılar sizi mutlaka kilolu gösterir ya, bunda öyle bişi de yok.
Santim bildiğimiz santim, "ama o eczanedeki santimler daha büyük, o yüzden boyunu kısa gösteriyo" da diyemezsinizki.

Üstümdeki kıyafetler zaten 2 kilo, e biraz önce yemek yemiştim ordan da düş 1 kiloyu ettimi sana 3 kilo.
Tuvalete gitmeden tartıya çıktığım için bi yarım kilo da ordan düşebiliriz, sonuçta su içsem yarıyo bana dediniz mesela:)
Yani en iyi ihtimalle o tartı sizi 3,5 kilo fazla tartıyo size göre.




Ama boyunuz ölçülürken durum hiç de öyle değil canlarım:)
Neysen osun.
"E ama benim 1.80 falandı boyum, ne 1.68i" sesleri yükseliyo birden.
Kendinizi 12 cm küçülmüş hissediyosunuz :)
Yukardaki bakış o ruh halini simgeliyo.
Nası yani yaaaa, ama ama.. :)



Nispet yapmak için söylemiyorum, litfen yanlış anlaşılmasın :P
Yakacak bi gram yağım yokmuş:)
1 kilo kas fazlam varmış, ne demekse:)
Hatta diyetisyene göre biraz yağa ihtiyacım varmış.
Hö?
Yani doktor bey, affınıza sığınarak ve diplomanıza güvenerek yorum yapmıyorum bu konuda, siz öyle diyosanız tabiki de öyledir.(şaşkınlık içinde can simitleri bölgesine bakılarak)
Çok kısa zamanda Temel Reis gibi olabilirmişim.
Bide spor yaptıktan sonra camış gibi yemezsem şirinleri bile görebilirmişim:P


Hayatımda insanlık için küçük, ama benim için köklü bi değişiklik yapınca böyle anlat anlat bitiremedim işte. 
Bundan sonra kiğğğğ üç, kiğğğ üç nidalarıyla tempolu bir hayat süreceğime and içerim:)
İyice görmemişe bağlamadan sözlerimi burda bitiriyor ve şu birbirinden sevimli ihtiyar dede arabalarından bahsetmek istiyorum azcık da.

Hani hep diyorum ya bişeyleri bişeylere benzetme huyum var diye.
En çok da arabaları insana benzetme huyum var, aklı başında olmayan herkesin başına geliyodur bu:)
Eski ve tombul görünümlü, hele bi de rengi böyle yeşilse, o araba direk Dededir bence.
Hani mesela bazılarının ön farları kocaman olur, çerçeveli gibi, onlar da burun üstü gözlük takan dede oluyo mesela.


Bu pembe dev araba ise kesin yıllar yıllar önce ne düğünlere eşlik etmiş, ne gelinleri gezdirmiştir.
Bide en sevdiğim yanı, eski  arabalarda koltuklar tek parça oluyo, boydan boya.
Yani bitane şoför için, bitane de yanındaki için degil. 
Şöööyle kolunun birini sevdiceğinin  omzuna atmış yanyana oturarak araba süren bi Tarık Akan&Gülşen Bubikoğlu filmi düşünün, onun gibi :)


Bide yeşil mi yeşil bi fon buldum kendime.
Çeşme Marina pozlarıma benzer bi hava çıktı ortaya. Tabi o zamanlar deniz havası, şimdilerde "hadi çabuk fotoğrafımı çek de ceketimi montumu giyiyim" havası.




Bilekliğim nişan sandığı ganimetlerimden biri :) Çengelli iğneyle bağlanmış zincir. 
En altın sevmeyen halimle beğenmiştim bu bilekliği ( ve tabiki kolyesini de:) )


Fondaki yeşil, bordo deri görünümlü pantolon, lacivert ceket ve beyaz gömlek. En sevdiğim renkler bir araya gelmiş. Hal böyle olunca minikkuşun da bu post içine sinmiş:)






Uzun zamandır hiçbir çekimden böyle keyif almamıştım ben.
Umarım sizin de hoşunuza gitmiştir hı?

O diil de çok soğuk çok, gidiyim de 2 kat daha çorap geçiriyim ben ayağıma.
Ozaman geçmiş cumhuriyet bayramınızı kutlar, herkese şimdiden tatil psikolojisinden arınmış ve pazartesiye bomba gibi hazır bir ruh hali dilerim :)

2011/10/18

Kış değil hayır, sonbahar.


Bazı şehirlere çoktan kış gelmişmiş, şok şok şok!
Bakınız nasıl da en yiğit halimle ceketimi elime alıp yarım kol kazağımla poz veriyorum, üstelik aynı anda şaşırabiliyorum da :)


Buralarda havalar çok güzel!(asker mektubu gibi bi giriş oldu evet, selam eder öperim:) )
Mesela yerlerde sarısından turuncusuna yapraklar var. Yaprakların altına gizlenen çamuru ve soğuktan yer yer buzlanmış toprağı saymazsak son derece SONbahar görünümlü bi mevsimdeyiz şu an! 
ne kadan gizel..


Desem de inanmayın!
Böyle beyaz çorap, renkli renkli etekler kazaklar giyip çalı çırpı arasında poz verdiğime de bakmayın.
Hatta hiçbişeye bakmayın, bu post sizi hayattan soğutabilir:)

Kısa vadede yapmayı planladığım şeyler listesinde
ne tatil var, ne de gezme tozma planları.
ne alışveriş var, ne de ev temizliği.
ne çok lezzetli bir chesecake tarifini hayata geçirmek var, ne de bir ay içinde insanüstü bir güç sergileyerek sporla insana dönmek.
ne o çok sevdiğim bordo CK çanta var(burada postu okuma ihtimali olan pek sevgili eşime selam çakıyorum), ne de sebzeli noodle.

Hava soğuk olduğu zaman "uuuuu çok soğuuuk, donuyoruuuum, kıt kıt  kıt(birbirine çarpan dişlerin sesi)" dediğimde Erman'ın fiks lafıdır,
eee böyle artiz gibi gezersen olcağı o!
Kelin ilacı olsa başına sürer diycem ama çok alakasız olcak şimdi.
Anlatamıyorum galiba canım! benim vücudum üşümüyo, yüzey alanı geniş olan elmacıklarım üşüyo bide burnum üşüyo!

Hal böyleyken triko sektörüne baktığımızda görüyoruzki elbiseler, hırkalar, kazaklar gırla..
ama bi allahın kulu da çıkıp benim gibi spesifik bölgelerden üşüyen insanları düşünmüyo!

Bu sabah bi arkadaşım da aynı fikri paylaştı benimle. Kısa vadedeki planım kendime bir burunluk örmek. ama biraz geniş bişi olcak ve elmacıklarımı da örtecek.
hayat bana güzel olcak.
kar maskesi takıp her an bi yerleri soyma potansiyeli olan çırpı bacaklı bi insan gibi görünmekten,
ya da 
yüzüm mosmorken "yok yeeaaaa üşümüyorum ben" diye artislik yapmaktan iyidir herhal:)




Fotoğrafları detaylı olarak inceleyenler için söylüyorum, kolumun bu şekli nasıl aldığı konusunda hiçbir fikrim yok! ama merak etmeyin normalde düz de durabiliyo;)


Bakın burda düz:)




Duyan gelmiş kolyemin yakın çekimini isteyenlere gelsin bu poz:) meyve ağacımız var, çilek var, çiçek var, elma var ve tabiki capon adam da hala orda:)



Bu aralar blogosferdeki tüm blogların ortak konusu değişen ve anlamsız bi hızla soğuyan havalar.
Ben de dedimki madem öyle işte böyle!
Bu lafı da böyle yerli yersiz her yerde kullanırım:)

Kazak sarı, etek narçiçeği, çorap krem.
"Etek sarı sen etekten saaaaarısan"ı çağrıştırmış olabilir. Mırıldanmak serbest;)
Ne diyodum?
Sabahtan beri herkes bi 
"ooooo asiş bugün gassaraylı olmuşsun" nidasıyla geçiyo yanımdan.
hayır diyorum narçiçeği o.
bigün alıcam elime boya paletini, sıralıcam bütün ofis arkadaşlarımı karşıma, ara renklerden hiç anlamayan halimle onlara ders vericem!:)




Botlar yeni evet:)
ilk günümüz çok acıklıydı onlarla.
Zaten diğer ayakkabıların içinde parçalanmış olan ayaklarım medet umarcasına bunları giyince ve tesadüf oki o gün bi ton yol yürüyüp bide üstüne dans edince, akşam eve geldiğimde çöp poşetiyle uygun bi paket yapıp kapının önüne bırakıyodum kendisini.
Sonra dedim dur asiş, acımasız olma.
Herkes bi şansı daha hak eder:)


Netekim öyle de oldu, hak ettiler:)


Usta bize iki çay çek bakışımı da atıp üşüyerek kaçıyorum.

oldu herkese sıcak günler o zaman da :D

2011/10/15

Akşamın körü

Evet gündüzler malesef çuvala girdi. 
Sokak lambaları, spot ışıkları ve projeksiyonla aydınlanma, güneşli günleri özleme zamanı artık.


Bu aralar; 
en sinirimi bozan şey, ofiste çalışırken ayağıyla yere sertçe vurmak suretiyle kendince ritim tutan arkadaşlar!
en mutlu eden şey, yeni ciciler almak.
en içimi ısıtan şey, hatta kucagımı da ısıtan şey şu an bunları yazarken bile kucağımda oturan ve mırıl mırıl ses çıkararak mutluluğunu bana da bulaştıran kızım Püre.
en güldüren şey, How I Met Your Mother.
en iştahımı kabartan şey kadayıflı muhallebi.
en şaşırtan şey, haftalardır sulamamama rağmen hala yemyeşil dimdik ayakta duran salon çiçeğim.
en yaz-kış tiril tiril gezen bana bile evde çorap giydiren şey, Ankara soğuğu!


En huzur veren şey, Göksel Baktagir parçaları. TSM sevenlerin, kanundan hoşlananların, hele bir de yanında ney ve keman olursa tadından yenmez diyenlerin mutlaka ama mutlaka dinlemesi, ama önce keşfetmesi gereken bi isim. 
Hatta EN'lerimi burada bitirip, biraz daha bu konudan devam edesim geldi.
Tamamen enstrümantal parçalar.
Her birinin gerçekten ayrı bi hikayesi var.
Yani mesela Hatıra Defteri'ni dinlerken önce bi hüzün kaplar içinizi, birisi böyle içinden ağlıyomuş da dışardan kimseye belli etmiyomuş gibi bi hissiyat verir. Sonra birden içiniz kıpır kıpır olmaya başlar, sanki biraz önce o herşeyi içine atan insan hayatının en güzel haberini almış gibi.
Masum Aşk'ı dinlerken -ki bu parça favorimdir- dalar gidersiniz.. En çok hafızanıza işlemiş olan  şey neyse onla ilgili türlü senaryolar yazar ve içinde başrolde oynarsınız.
Yani tamam ilk dinlediğinizde ağır gelebilir biraz.
Ama zaman tanıyın, bi şans verin, göreceksiniz enstrümanların sizinle nasıl konuştuğunu.




Şimdi diyceksinizki noluyo Minikkuş aloooo, bunlar nası sözler böyle, nerde o eğlenceli yazılar, komiklik şakalara ne zaman geçicez? :)
Bugün böyle ruhumuzu besleyelim diye size güzel bi referans vermek istedim aklıma gelmişken.



Gelelim gün ışığından mahrum, sıcak havaya hasret ve nerde çekim yapacağını şaşırmış minikkuşun hallerine.
Allahtan ODTÜ müzesi var da trenimiz olsun, uçaklarımız olsun, jetlerimiz olsun emrimize amade. 
Tabi renklerin birbirine girmiş olması, "ay o eteğin rengi tam olarak neymiş anlayamıyorum, yeşil mi yoksa içinde biraz lacivert de mi var?" gibi potansiyel soruların beraberinde gelmesi de kaçınılmaz olacak artık.
En iyisi siz şöyle bi bakın, hııı diyip geçin bence:)

  
İşte bu da o belki hiç gelmez dedikleri kara trenin ben bildim bileli ODTÜ'de pinekleyen versiyonu. Gündüz gözüyle ama özellikle kar temalı hallerini paylaşıcam sizle üç vakte kadar (Ankara'nın hava gidişhatına istinaden).


Şimdi gidiyorum.


ama önce biraz saçmalıyoruz komik bi silüetimiz olsun diye:)


Bim bam bomla başlayıp, kör olası çöpçülerle devam eden geleneksel 45likler gecemize,


hoş gör sen affet gitsin aldırmayla son veriyor ve herkesi piste davet ediyorum, oturan kalmasın:)
herkesin haftasonu 45likler tadında keyifli ve eğlenceli olsun bide.

oldu yine görüşelim :)

2011/10/10

Haftasonu sendromu!

Hazır Ankara'ya küt diye kış gelmişken ve güneşli günlerden kalan bikaç fotoğrafım olduğunu hatırlamışken koştum geldim.


o zamanlar çorapsız bile giyebiliyoduk etekleri, hey gidi..
günlerden geçen çarşamba!
Şimdi üzerimde 2 kat çorap, bir adet örgü elbise, şal ve ceket var.
ve üzerime bişeyler daha alasım var! yetmiyo gibi..


Bana hep şöyle olur rutin hayatımda.
Haftaiçi yapmak istediğim biçok şeyi yapma enerjisini bulamadığım için,
mesai saatlerindeyken yapılması gereken işleri yapacak vakit bulamadığım içindirki
bütün işler kalır haftasonuna. Sonrası tam bir karmaşa. Haftasonu gelip çatar.
Kargoya mı yetişsem, 
alışverişe mi gitsem, 
pazardaki o sevdiğim ve vazgeçemediğim sarmalara mı koşsam,
evde dağ gibi olmuş ve her odaya girdiğimde bana pis pis sırıtan ütülenecek arkadaşlarla mı ilgilensem,
bütün hafta evde tüm gün yalnız yaşayıp akşam sadece 2-3 saatini bizle geçirme imkanına sahip biricik ve dünya pamuğu Püre'mle mi oynasam,
bütün hafta yemek yapmaya üşenip menemen, her türlü omlet ve salata çeşitlerini tattıktan sonra haftasonu için ödül babında bir ziyafet mi hazırlasam çekirdek ailem için,
en son 324 ay önce gittiğimizden midir bilmem, hani şöyle en gerilimlisinden bir film izleyip sinema keyfi mi yapsak,
arkadaşlarla buluşup konuşamadığımız bikaç haftanın yoğun kritigini mi yapsak,
..
daha bi ton şey vardı bu haftasonu yapmam gereken.



Peki ben kaçını yapabildim?
Sarmalar tamam!
Yemeğe ziyadesiyle doyduk, 2 gün çok afedersiniz öküz gibi yedik, yedik :) ama bi gram eksiltmek için bi spor olsun, kuru bi yürüyüş olsun yapmadık. bu suçluluk duygusu beni en mutlu anlarımda öldürüyo zaten!
ütü, çamaşır bulaşık ve bilumum ev işleri tamam.
arkadaşlarla buluşup kaynatma, o da tamam. Hatta Gizzy ve kısa süreli de olsa Zeto ile buluşmam da cabası w/
Hava aşırı soğuk ve yağmurlu olduğundan mütevellit mecburen evde vakit geçirmece ve dolayısıyla kızımla saatlerce oyun oynama, uyuma, yerlerde yuvarlanmaca da tamamdır.
Tabiki çok değerli totomuzu kaldırıp sinemaya gitmek yerine evde film ve dizi keyfini yaptık, o da güzel.
Şimdi şöyle bi yukarıya doğru baktım da,
kargoyu unutmuşum!




Herkese sendromsuz bir pazartesiyle başlayıp akabinde ılık kuru bir havayla devam eden bi hafta diliyorum.
Bide siz siz olun işlerinizi böyle benim gibi haftasonuna bırakmayın, ne ara bittiğini anlayamadan küt diye geliyo nalet pazartesi! :(

oldu o zaman iş beni bekler, gidiyim ben.


Bu arada Guess'ten çok güzel bir çantaya sahip olmak isterseniz özge'nin çekilişine şurdan uçabilirsiniz:)