2011/12/30

Dünyayı kurtaran kuş!


Hani böyle yazarsın yazarsın ya da patır patır bişeyler anlatırsın da  sonra birden bi kal gelir ya,
"ulan ben ne diyodum, neden bahsediyodum. çok da komik bişeye bağlıycaktım yaaa" dersin ya, işte öyle bir haleti ruhiye içindeyim şu an! 
Böyle durumlarda çok sinirli olur ve düğmeme basıp aklıma o şeyi getirene kadar diğer olaylara tamamen kapatırım bünyemi.

Yani aslında tamamen kapatmam, zaman zaman kardeşimi arama joker hakkımı kullanarak önce sorumu sorar, sonra da "eğer hatırlıyosan sadece kopya ver, baş harfini söyle, hepsini söyleme" derim. Sonuçta onu ben de kendi çabalarımla azcık hileli de olsa hatırlamalıyım, bunu beynime borçluyum!





Bazen de artık çok geç olduğunu, zorlasam da hatırlayamayacağımı anlayınca normal(!) hayatıma dönerim. Dönerim dönmesine ama hala bikaç hücrem arka planda çalışmalara hızla devam etmektedir. "Neydi neydi neydi..."

Aradan 2 gün geçmiştir. Sabah işe giderken birden kafamda ampüller belirir. 
"Bulduuuuuum!" 
Duyan da bişey icat ettim sanır.. "Evet o filmde Türkan Şoray'ın sevdiği adamın erkek kardeşinin adı Hikmet'ti! "

Dünyada zaten dert kalmamıştı Hikmet'ten başka, onu da çözdüğüme göre artık hepiniz rahat bir nefes alabilirsiniz..









Bu vesileyle hepinizi sevgiyle kucaklar, gelecek yıl daha bol, daha keyifli, daha daha postlarla karşınızda olmayı dilerim 

2011/12/26

Karlar düşer, erir.


Bazen düşünüyorum bi ben miyim "birşeyi alıp, bilmem ne zamana kadar giymeyip bekleyen".
Yağmur botu alırsın, yağmuru beklersin.
allı pullu bişey alınca özel bigün olsun dersin.
şapka alırsın ama hep bi kenarda durur, arada takıp fotoğrafını çekersin.

ya da böyle kar desenli yün tayt alır ve kar yağmasını beklersin benim gibi.




Ve bu pofuduk pofuduk sıcacık hırka da yün taytla birlikte giyilmeyi bekler bi kenarda.


Küresel ısınma desem değil, soğuma hiç değil.
Aralık ayının son demlerinde Ankara'da iki gram karla eglence yaratmaya çalışmak pek hayr-ı alamet değil!
E madem kartopu oynayamıyoruz, madem memeleri olan kardan adam yapamıyoruz, o zaman maksimumda zıplayalım, hoplayalım.




Bugün 2011'in son pazartesisi.
Hadi bugün ona bi iyilik yapalım.
Ne kürkçü dükkanı muhabbeti yapıp söylenelim,
ne de "ulan yine uykumu alamadan ofise geldim sabahın köründe" diye, geç yattığımız pazara kızmak yerine pazartesiye çemkirelim.

bugün onun son yılı, gelin bugün sevelim onu 
yemek ısmarlayalım, türk kahvesi yapalım (yanında kurabiyeyle servis edelim), en sevdiğimiz şarkıları dinletelim, en romantik filmi izletelim ve en taze demlenmiş çayla sohbete dahil edelim.

o kadar emeği var üstümüzde, bunu yapabiliriz bence:)

güzel vede mutlu pazartesiler o zaman herkeslere.

2011/12/24

Ay ay 2011



Bu sene neler yapmışım, neleri arkamda bırakmışım, ne manyaklıklar yapmış, nerelere gitmişim. Sorsanız kardeşimin bile ilkokul arkadaşının adını soyadını hatırlarım, öyle hafızam vardır. Ama şu "dün ne yaptın, nereye gittin, geçen yaz ne yaptığını biliyorum" türünde sorular karşısında niyeyse hep apışıp kalıyorum.
dur bi saniye yaaa, sahi dün ben ne yediydim?
Aklımda derin iz bırakan bikaç bişi hatırlıyo olabilirim. Onlardan küçük bi kuble hazırladım size. hadi buyrun şöyle:)

 

Ocak; 31 Aralık gecesi arkadaşlar arası oynanan ve kocaya düzenli olarak kızılan, "hayır canım simit öyle anlatılmaz böyle anlatılır, nerden seninle aynı takıma girdim" diye çemkirilen Tabu oyunun etkisinden hala kurtulamamış bir beyin. 
"Ulan yeniyıla tabu oynayarak girdik, bütün seneyi Erman'la birbirimize laf anlatarak, hayır canım o böyle değil şöyledir diye ukalalık yaparak mı geçiricez yoksa?" endişesi içinde bir ruh hali. 
Allahtan tombala falan oynamıyoduk buna da şükür! 
Erzurum kış olimpiyatları başlar ve 4 mevsim yaz mevsimi yaşayan minikkuş kanatları donmak suretiyle -40 derecelerle tanışır. Gören de olimpiyatlara spor amaçlı gittiğimi, bütün kış sporlarından istifade ettiğimi sanır. Dışarısı -30 derece, çalıştığım odanın sıcaklığı 40 derece. Oturduğum masa dev bir monitörün yanı! içerde tişört, dışarda mont&bere&eldiven&atkı allah ne verdiyse.. hava geçişi sebebiyle her an porselen gibi çatlama tehlikesi altında bir vücut! 







Şubat; akla ilk gelen de hep sevgililer günüdür! evlendikten sonraki ilk sevgililer günümüzde ne yaptığımı hiç hatırlamıyorum. zaten zart günü zurt günü diye diye iliğimize kadar kurumadık mı:) neyhhhsee..
Şubat'ta da Erzurum'dan kalma buzlarımı çözmekle meşgulüm. Bi insanın karakteri bile değişir mi yaa, ben değişmişim resmen. Zor özüme döndüm.




Mart; Benim için büyük, dünya için de büyük bi hareket var hayatımızda. Aylardır ar-gesini yaptığım Scottish fold kedi arayışım sona ermiş ve Püre hayatımıza girmiş. Şimdilerde eşşek kadar olduğuna bakmayın, evimize ilk geldiğinde avcum içinde durabiliyodu otibonum benim *.* 
Mart ayında başka bişi olduysa da benim için tek önemli şey buymuşki bi bunu hatırlıyorum..




Nisan; Tabiki kutlu evlilik yıldönümü ayı <3 vay anasını ne çabuk yıllanmışız!




Mayıs; Buda jujumun kutlu doğumgünü ayı. Amasra gezmesi yapmıştık. 
Aslında hayatımı değiştiren en önemli hareketlerden birini de gerçekleştirmişim mayısta blogumu açarak *.*




Haziran; "ay ne kadar da herşeyi kutluyoruz biz aman allahım" gibi bir görüntü oluşmasın ama bu ay da benim kutlu doğum ayım oluyo:) bir Minikkuş kolay yetişmiyo arkadaşlar lütfen!:) 





Totomu dönmüş gibi olmuyorum diimi? 
Nerde kalmıştım. Temmuz; Bu kez de Trabzon olimpiyatları başlamıştır. Minikkuş o olimpiyat senin bu olimpiyat benim uçmaktadır ordan oraya deli danalar gibi.. 18 yıl Samsun'da yaşamış ve karadenizin nemli havasını solumuş bir insan olarak bu kadar nalet bir havayla daha önce hiç karşılaşmadığını bu vesileyle anlamıştır. Allahtan yemek konusunda son derece tatmin olmuştur. Özellikle de bir daha asla unutmayacağı, damağına da aklına da kazınan o "kızarmış mantı" için bigün tekrar gidecektir oraya!




Ağustos; bu ay geleneksel Kuzu ailesi tatil ayıdır. Ne olursa olsun agustosun o kavurucu sıcagından korkmadan tatillerini planlar, haşlanmak pahasına da olsa yaparlar tatillerini.. En akılda kalan kısmı Çeşme-Altınkum.. Bide Alaçatı'ya dair herşey! Bidaha dünyaya gelsem, yok yok bu çok iddialı oldu. Sonuçta Bora Bora, Maldivler ve benzeri biçok tropikal mekan varken napiyim türkiyede. Ha yemekleri için gelirim o ayrı! Gelir, bütün sebze-meyve ne varsa toplar gider, kendi adacığıma çekilir, orda yemegimi yapar yerim:) 
düzeltiyorum cümlemi: "olur da bidaha dünyaya gelirsem ve olur da yine türkiyede gözlerimi açarsam" yaşamak isteyeceğim ilk yer olabilir Çeşme! 
Moda kokan sokaklarda dolaşırken gördüğüm,
 evinin kapısının önüne oturup çay&kek eşliğinde milleti izleyen teyze bile olabilirim!

Bide Antep-Mersin-İskenderun seyahati var tabi bayram vesilesiyle. 
Bol yemeli-içmeli nefis bi ay olmuş bu ağustos. Bence yılın 5 ayı ağustos olmalı evet!




Eylül; eskiden olsa "hobaaa okullar da açılıyo, zaten çok sıkılmıştım samsundan, ankaraya dönme zamanı" diyebilirdim, şimdilerde samsunda geçirdiğim günleri mumla arasam da.. 
eylül benim için sadece bahar demek. bi kot bi bluz dışarı çıkmak demek. gündüzleri havuza girip akşamları montla yürüyüş yapmak, gece kalın pikelere sarılıp uyumak demek.


Ekim; tarihler yakınlaştıkça hatırladığım şeyler mi azalıyo yoksa bana mı öyle geliyo?:) Samsun görüyorum, keyifli bi haftasonu kaçamağı görüyorum. Tam seçemiyorum ama kalabalığız:) Düğün görüyorum, çok sevdiğim bi arkadaşımın düğünü. Bide doğumgünüsü var canım kardeşimin. O ara uyanmışım.




Kasım; İstanbul kazan, kuzular kepçe, GPS'in götürdüğü yerleri gezmece. Dünya tatlısı blogger arkadaşlarla tanışmaca. Bide kurban bayramı var tabi. "kuzuları kesmeyelim, çünkü onlar bir hayvandır" :) 




Aralık; Kırmızı ve yeşile, ha bide bütün sene boyunca hiç görmediğimiz kadar çam ağacına doyduğumuz ay. 
Biricik dostum, en yakın arkadaşım, aynı dili konuşup aynı şeylere güldüğüm, aynı anda salatalıktan nefret edip, yine aynı zamanlarda salatalığı sevmeye başladığım tek insan "kardeşimin" İstanbul'a taşınma kararı aldığı ay. Bu ay için daha fazla yorum yapmıycam, anladın sen onu Aralık! Yukardaki sinirli bakışımı da senin için attım.
Umarım maaş zamları ve primlerle bu hatanı telafi edersin de aramızdaki buzları eritebilirim belki..


Darkolivee'in hediye çekilişine katılmak isteyenleri şöyle alalım.

2011/12/23

Süt içelim büyüyelim:)


Şaka maka derken büyümüş kocaman olmuşuz 
Aslında hiç anlamam yuvarlanmış ve sonunda sıfır olan rakamların neden bu kadar özel olduğunu.
Yani neden 478 değil de 500 izleyicim olunca bu kadar mutlu oldum bilemedim. 
Belki de şu aralar indirim zamanı olduğundan mütevellit herşeyi TL cinsinden düşündüğüm için "düz yapsak olmaz mı" mantığıyla yaklaşmışımdır.

Hergün beni düzenli olarak ziyaret eden ya da etmeyen,
yazılarımı keyifle okuyup eğlenen ya da "bu kız da amma çok konuşuyo bıdı bıdı, napmaya çalışıyoki" diye düşünen,
fotoğraflarımı beğenen ya da sırf eleştirmek için bile olsa gelip blogumu ziyaret eden
herkese teşekkür ederim bu vesileyle.

Sabah öğle yada akşam, günün herhangi bi saatinde gelmiş bir yorumla bile tüm günümün keyifli geçmesini sağlayan, 
bana her ortamda poz verebilme ve her objeye fotoğraf çekilebilir gözüyle bakma özelliği kazandıran,
kendim için bişeyler yapma fırsatı veren 
ve herşeyden önemlisi evde bik bik bik ermanın başının etini yemek yerine herşeyi anlatabileceğim bir yazım alanı sunan blogum ve beni dinleyen siz iyiki varsınız

Umarım hep buralarda olursunuz da sık sık görüşürüz *.*

Bu arada bayanlar süt içelim, içmeyenlere içirelim lütfen.
Ama yok ben manyağım diyosanız su da içebilirsiniz süt şişesinde benim gibi:)

2011/12/22

Asla diye bişey yoktur asla!


Eskiden "o neymiş yaa, hayatta yemem/giymem/sevmem/içmem" tarzında çok cümle kurmuşumdur şimdilerde yutacağım.

Mesela kaba kaba kumaşlardan pançolar kabanlar görünce "o ne öyle çoban gibi, asla giymem" derdim. Bigün böyle bi montu severek alıp üstüme giyeceğim, o da yetmezmiş gibi fotoğraflarını çekip herkese göstereceğim aklıma gelmezdi..




Mesela ben sütü ayrı, çayı ayrı severim. Ulan kraliyetten falan da degilimki, niye durduk yerde alakasız iki şeyi karıştırıp kendime eziyet ediyim derdim eskiden. 
Sütü cici bebeyle, çayı da pötibörle severim ayrıca.

"Yüksek bel mi, öğğğğğk, anne miyimki ben niye yüksel bel giyiyim. Hem totomu kocaman gösterir, aslaa giymem, giyenden de hiç hazetmem" demişliğim de oldu zaman zaman. Hatta belki biraz daha fazlasını da söylemiş olabilirim yüksek belli olan herşey için.

Ten rengi çoraplar "kadın çorabı", taze fasülye, ıspanak, patates yemeği gibi yemekler ise "kadın yemeği" idi benim gözümde.




Altın ve altın sarısı tüm aksesuarlar, sadece annane mertebesindekilerin takabileceği şeylerdi çok değil bundan 6-7 sene öncesine kadar. Nerde kaldı mağaza mağaza gezip özellikle altın sarısı aksesuar aramak..

Kuzu etinden nefret ederdim koyungillerden olduğu için. Nihayetinde o da bigün koyun olacak ve kokmaya başlayacak eti. Evde o familyaya ait bişey piştiği zamanlar balkonda takılır, kendi kendime şarkı söylerdim ilginçtir! Hala keşfedilmemiş olmamsa daha ilginç:)

İmam bayıldının kıymasını yer, patlıcanını ayırırdım. Nerden bilebilirdimki yıllar sonra bigün hünkar beğendi sayesinde patlıcanla aramızdaki buzların eriyeceğini..






  
Yani sözün özü zamanla herşey değişiyo. Sadece zevkler değil, yüzümüz gözümüz kıçımız başımız her bi yerimiz değişiyo. İnanmıyosanız bi aynaya detaylıca bakın derim:)


Foto R. ye teşekkürler:)

Şimdi "asla yemem" dediğim brokolinin salatasını yapmak üzere sahneden iniyorum.
Oldu o zaman:)

2011/12/19

Cumalar güzeldir cumartesiden ötürü.


Yeniyıla girmeden önce şirketimizin düzenlemiş olduğu tam mesaili eğlence organizasyonundan karelerle karşınızdayız.
Evet karşınızdayız, çünkü o gece iki farklı ben vardı.

Biri, her an havalanıp uçabilecek kadar büyük ve uçuş uçuş kuyruğu olan ben. 
Kuyrukla da uçabiliriz. Eğer istersek olur bence!

Diğeri ise, aman hanım hanımcık oturup müdürlerimin konuşmasını dinliyim, eteğim kırışmasın, oturduğum yerden kalkmiyim modundaki elbiseli ben.

Aslında bildiğin minikkuş ikisi de. Ama bi karakteri yok işte, bi öyle bi böyle:))

Önce elbisesiyle hanım hanımcık başlar güne. Karaları bağlamış, acımız büyük ifadesiyle.




Sonra, yok yok bu böyle olmayacak daha eğlenceli bişeyler lazım der ve elbisesinin düğmelerini açmaya başlar orta yerde. 
Heycan yok, minikkuş hazırlıklı:)


Ve sihirli cümleyi söyler: "Lay lay looooooom gadget kuyruğu"
Arkadan kocaman bir kuyruk, içerden beyaz bir şort çıkıverir:) 
ve inanılmaz bir şekilde göbek atma-hoplama-zıplama gömlegine dönüşüverir elbisesi..









Geceye hem güzel sesi, hem o sempatik suratı, hem de pofuduk pofuduk elbisesiyle damgasını vuran Hale Caneroğlu eşliğinde bütün kurtlar itinayla döküldü. o iş de aradan çıkmış oldu böylece:)





Cumaları seviyoruz cumartesiden ötürü. Ama pazarın suçu ne diimi..